eşek prens

Çok uzun zamanlar önce bir kral ile kraliçe yaşarmış. Çok zenginlermiş ve istedikleri her şeye sahiplermiş ama bir türlü çocukları olmamış. Kraliçe bu duruma çok üzülür, gece gündüz ağlayıp sızlanırmış.
“Ben mahsul vermeyen bir toprak gibiyim.” dermiş.

Sonunda Tanrı dualarını kabul etmiş ve onlara bir çocuk vermiş. Ama bu çocuk insan gibi değilmiş; kafası küçük bir eşeğin kafası gibiymiş. Kraliçe çocuğu görür görmez büyük bir hayal kırıklığına uğramış.


“Böyle eşeğe benzeyen çocuğum olacağına keşke hiç çocuğum olmasaydı! Onu nehre atıp balıklara yem etmeliyim.” demiş.

Ama kral buna razı olmamış.
“Tanrı bize onu verdiyse, o benim oğlumdur. Veliahdım odur. Ben öldükten sonra tacımı o giyecek, tahtıma o oturacak.” demiş.

Böylece eşek prens sarayda büyütülmüş. Zamanla büyüyüp serpilmiş. Kulakları uzun, yukarıya doğru dimdik dururmuş.

Eşek prens çok hareketliymiş, oradan oraya zıplar, oyunlar oynarmış. Müziğe büyük ilgisi varmış. Bir gün ünlü bir müzisyenin yanına gitmiş ve ona:
“Bana bildiklerini öğret, ben de senin gibi müzik çalmak istiyorum.” demiş.

Müzisyen onu görünce şaşırmış ve:
“Ah küçük bey, senin parmakların çok kalın, bu iş sana göre değil. Telleri koparırsın diye korkuyorum.” demiş.

Ama eşek prens ısrar etmiş, vazgeçmemekte kararlıymış.
“Ne olursa olsun öğreneceğim.” demiş. Çok çalışmış, sabretmiş, sonunda ustası kadar iyi çalmaya başlamış.

Bir gün düşünceli düşünceli yürürken bir kuyunun yanına gelmiş. Suyun içine bakınca kendi yansımasını görmüş. Eşek şeklindeki görüntüsü onu çok üzmüş. Yakın hizmetkârını yanına alıp sarayı terk etmiş.

Uzak diyarlara doğru yola çıkmışlar. Sonunda yaşlı bir kralın hüküm sürdüğü bir ülkeye varmışlar. Bu kralın çok güzel bir kızı varmış.
“Artık burada yaşayalım.” demiş eşek prens.

Şehir kapısına varınca kapıyı çalmış.

“kapıyı açın!” diye seslenmiş. Ama kapı açılmamış. Bunun üzerine oturmuş, çalgısını çıkarmış ve ön ayaklarıyla çalmaya başlamış. Müzik o kadar güzelmiş ki, kapıdaki nöbetçiler hayran kalmışlar ve hemen krala haber vermişler:
“Kralım, kapıda bir eşek var ama müziği tam bir usta gibi çalıyor!”

Kral şaşkınlık içinde:
“O müzisyeni buraya getirin.” demiş.

Eşek prens içeri girince herkes şaşırmış. Çaldığı müziği duyunca yeteneğine hayran kalmışlar. Ama onu hizmetkârların sofrasına oturtarak yemek ikram etmişler. Eşek prens bu durumdan hoşnut olmamış ve demiş ki:
“Ben sıradan bir eşek değilim, asil biriyim.”

Oradakiler:
“Eğer gerçekten asilsen, şövalyelerle otur.” demişler.

Küçük eşek:
“Hayır, ben kralın yanında oturmak istiyorum.” demiş.

Kral gülümseyerek:
“Peki, dediğin gibi olsun, gel yanıma otur.” demiş.

Sonra da ona:
“Sence kızım nasıl?” diye sormuş.

Eşek prens dönüp kıza bakmış ve:
“Çok güzel. Böylesini daha önce hiç görmedim.” demiş.

Kral da:
“O zaman onun yakınında otur.” demiş.

Eşek prens buna çok sevinmiş.
“Bundan büyük mutluluk olur mu?” diye kendi kendine mırıldanarak prensesin yanına oturmuş. Yiyip içmiş, davranışları son derce zarifmiş, temizlik ve görgü kurallarına da tamamen uymuş.

Eşek prens, sarayda bir süre kalmış. Sonra kendi kendine şöyle düşünmüş:
“Bu sarayda kalmamın bana ne faydası var ki? En iyisi artık evime döneyim.”

Böylece üzgün bir şekilde başını öne eğmiş, kralın huzuruna çıkmış ve ondan ayrılmak için izin istemiş. Fakat kral ona çok bağlanmış ve demiş ki:
“Seni ne üzdü? Suratın sirke satıyor gibi. Ne istersen veririm. Altın mı istiyorsun?”

Eşek prens başını sallamış:
“Hayır.”

“İnci, mücevher, gösterişli elbiseler mi?”
“Hayır.”

“Sana krallığımın yarısını vereyim, olur mu?”
“Ah, hayır.”

Bunun üzerine kral:
“Peki, güzel kızımın eşin olması seni mutlu eder mi?” demiş.

“Evet, evet, mutlu eder!” diye coşkuyla cevaplamış eşek prens. Gerçekten de istediği şey tam olarak buymuş. Sonra kralın emriyle görkemli bir düğün yapılmış.

Düğün gecesi, damat ve gelin odalarına götürülmüş. Kral çok merak etmiş: Acaba bu eşek kılığına rağmen zarif davranıyor mu? Bu yüzden bir hizmetkârına gizlice odada saklansın diye emir vermiş.

Gece olduğunda damat ve gelin odaya girmiş. Eşek kapıyı kapatmış, içeride yalnız olduklarını sanmış. Derken üzerindeki eşek derisini çıkarmış ve o da ne! Karşısında son derece yakışıklı bir delikanlı duruyormuş.
“Şimdi iyice bak, sana layık mıyım, değil miyim?” demiş prensese.

Prenses onun gerçekten bir eşek olmadığına çok sevinmiş. Sabah uyanınca genç adam, deriyi tekrar üzerine geçirmiş. Kimse bu sahte derinin içinde böylesine yakışıklı bir genç olduğunu tahmin bile edemezmiş.

Bir süre sonra yaşlı kral gelmiş:
“Ah! Küçük eşek kalkmış bile! Kızım, eminim çok üzgünsündür onun gibi biriyle evlendiğin için.” demiş.

Kızı,
“Hayır, sevgili babacığım, onu çok seviyorum. Benim için dünyada ondan daha yakışıklı biri yok. Ömrümün sonuna dek onunla birlikte yaşamak istiyorum.” demiş.

Kral çok şaşırmış. Fakat o sırada, gece odada gizlenen hizmetkâr gelmiş ve her şeyi krala anlatmış.

Kral:
“Bu mümkün olamaz!” demiş.

Hizmetkâr:
“İnanmıyorsanız bu gece kendiniz gidip bakın. İlk başta sadece gizlice izleyin, sonra onun çıkardığı eşek derisini alıp dışarıdaki ateşe atın. O zaman gerçek hâlini herkes görecek.” demiş.

Kral da:
“Güzel fikir.” demiş.

Gece olunca kral gizlice odaya girmiş. Ay ışığında yatağın kenarına yaklaşmış. Gerçekten de yakışıklı bir genç orada yatıyormuş. Eşek derisi ise yere atılmış halde duruyormuş. Kral hemen deriyi almış, dışarıdaki ateşe atmış ve tamamen yanana kadar başında beklemiş.

Kral, damadın o deriyi kaybettikten sonra ne yapacağını çok merak etmiş. O gece hiç uyumamış olacakları izlemek için .

Sabah olunca genç adam uyanmış, kalkıp deriyi giymek istemiş ama bir türlü bulamamış. Bu durum onu çok korkutmuş.
Buradaki insanları kandırdığı ortaya çıkacağı için “Artık buradan kaçmalıyım.” demiş kendi kendine.

Tam dışarı çıkacakken kapının önünde kralı karşısında bulmuş. Kral ona şöyle demiş:
“Oğlum, nereye böyle aceleyle? Gitme, burada kal. Gerçi bir konuda bizi kandırmış olsan da diğer konularda asla yanlışını görmedik, yeteneklisin de, seni bırakmam. Şimdilik sana krallığımın yarısını veriyorum. Ben öldüğümde tamamı senin olacak.”

Genç adam:
“Israrınız ve nazik teklifinizi reddedemem, burada kalmaya devam edeceğim.” diyerek teklifi kabul etmiş.

Bunun üzerine yaşlı kral ülkesinin yarısını ona vermiş. Bir yıl sonra da kral vefat etmiş, tüm krallık genç adama kalmış. Zamanla kendi babası da ölmüş ve babasının krallığı da ona geçmiş.

O günden sonra genç kral iki krallığın sahibi olmuş ve refah içinde mutlu bir yaşam sürmüş.

Henüz yorum yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir