Rapunzel masalı

Bir varmış, bir yokmuş……..

Bir zamanlar, küçük bir kasabada bir karı koca yaşarmış. Çocuk sahibi olmak istiyorlarmış ama bir türlü çocukları olmuyormuş.

Onların evlerinin arka tarafında küçük bir pencereleri varmış. Bu pencereden güzel bir bahçe görünüyormuş. Bahçede çok güzel ve çeşit çeşit çiçekler ve bitkiler varmış.

Ama bahçenin etrafı yüksek duvarlarla örülüymüş. Kimse de içeri girmeye cesaret edemezmiş, çünkü bahçe bir cadıya aitmiş. Cadının sihirli güçleri olduğu için herkes ondan korkuyordu.

Bir gün, kadın penceresinin önünde otururken bahçedeki güzel marulları görmüş. Marullar öyle yeşil ve lezzetli görünüyormuş ki kadının canı çok yemek istemiş. Marulları yeme isteği her geçen gün daha da artmış. Ama ne aparsa yapsın marulları alamayacağı düşündükçe giderek zayıf düşmüş, yüzü solmüş ve acı içinde kıvranmış.

Bu durum kocasını endişelendirmiş ve ona:

“Canım, neren ağrıyor?” diye sormuş.

Kadın: “Eğer bu bahçedeki marulları yiyemezsem öleceğim.” diye cevap vermiş.

Kocası onu çok sevdiği için “Karımın hastalanıp ölmesindense başıma ne gelirse gelsin marulları alıp ona getirmeliyim.” diye düşünüp, akşam olduğunda bahçenin yüksek duvarlarını aşarak cadının bahçesine gizlice girmiş ve bir miktar marul koparıp evine geri dönmüş.

Kadın, hemen marullardan salata yapıp iştahla yemiş. Marulların tadı harikaymış, ertesi gün kadının marulları yeme isteği önceki günden çok daha artmış.

Karısının isteğini yerine getirmek için kocası tekrar cadının bahçesine girmeye karar vermiş. Yine akşam olunca, sessizce bahçeye girmiş, ancak duvara tırmandığında birden cadıyı karşında bulmuş.

“Ne cesaretle bahçeme izinsiz giriyorsun ve bir hırsız gibi marullarımı çalıyorsun?” diye öfkelenmiş cadı.

“Beni affet, başka çarem yoktu. Karım pencereden bahçendeki marulları görmüş ve onlar yiyemediği için hastalandı.” demiş adam.

Cadı bu sözleri duyduktan sonra öfkesi biraz dinmiş ve ona şöyle demiş:

“Eğer durum gerçekten dediğin gibiyse, sana istediğin kadar marul verebilirim, ama bir şartım var! Çocuğunuz olduğunda çocuğu bana vereceksiniz. Ona kendi annesi gibi çok iyi bakarım.”

Adam çok korktuğu için cadının şartlarını kabul etmek zorunda kalmış. Kısa süre sonra çiftin bir kızı olmuş. Kadın doğum yapar yapmaz cadı gelmiş, kızın adını da marul anlamına gelen “Rapunzel” koymuş ve onu alıp götürmüş.

Rapunzel, dünyanın güzeli bir kızı olmuş. On iki yaşına geldiğinde, cadı onu bir kuleye kapatmış. Bu kule ormanın içinde, merdivensiz ve kapısızmış; sadece kulenin tepe kısmında küçük bir pencere varmış.

Cadı kuleye girmek istediğinde, kulenin önünde:

Rapunzel, Rapunzel! uzat o altın sarısı saçlarını.” diye seslenirmiş. Rapunzel’in altın sarısı uzun saçları varmış. Cadının seslendiğinde, saçını aşağı sarkıtırmış, cadı da saçlara tırmanarak yukarı çıkarmış.

Aradan yıllar geçmiş. Bir gün, bir prens ormanın içinden geçerken aniden güzel bir şarkı duymuş ve durup sessizce dinlemiş. Şarkıyı söyleyen Rapunzel’miş; yalnızlık içinde zamanını şarkı söyleyerek geçiriyormuş.

Prens kuleye çıkmak istemiş, fakat kapıyı bulamamış. Saraya döndüğünde o şarkıyı hiç kulağından gitmemiş, bu yüzden her gün ormana şarkı dinlemeye gidiyormuş.

Bir gün, prens ağaçların arkasındayken cadının geldiğini ve kulenin önünde:

Rapunzel, Rapunzel! uzat o altın sarısı saçlarını.” diye seslendiğini ve cadının saçlara tırmanarak yukarı çıktığını görmüş.

Prens: “Eğer bu saç merdiven gibi kullanılıyorsa, ben de şansımı deneyeyim.” diye düşünmüş.

Ertesi akşam kuleye gelmiş ve cadının sesini taklit ederek:

Rapunzel, Rapunzel! uzat o altın sarısı saçlarını.” diye seslenmiş. Rapunzel saçını aşağı sarkıtmış, prens de tırmanarak kuleye çıkmış.

Rapunzel, prensi görünce çok korkmuş çünkü daha önce hiç erkek görmemişti. Prens onu korkutmadan nazikçe konuşmuş, şarkılarının onu nasıl etkilediğini ve onu söyleyen kişiyi çok merak ettiği için onu görmeye geldiğini söylemiş.

Rapunzel’in korkusu yavaş yavaş geçmiş. Prensin davranışlarına bakarak onun iyi biri olduğuna karar vermiş. İçinden “Bu adam kesinlikle cadıdan daha iyi biri.” diye düşünmüş.

Bir gün prens ona evlenme teklifi etmiş, Rapunzel teklifi kabul etmiş. Ancak kuleden çıkmak imkansızmış.

Bu yüzden Rapunzel, prense her geldiğinde ona ip getirmesini istemiş. Çünkü o ipleri uzun bir şekilde örerek kuleden inmek için kullanacakmış. Böylece, ip örgü hazır olduğunda, prens onu alıp gidebilecekmiş. Cadı her zaman gündüzleri geldiği için, prens kuleye akşamları geliyormuş.

Cadı durumu fark etmemiş, ta ki bir gün Rapunzel farkında olmayarak: “Neden seni çektiğimde daha ağır hissediyorum? Prens hemen çıkabilmişti.” diyene kadar.

Cadı öfkeyle bağırarak: “Seni yalancı! Seni dünyadan habersiz sanıyordum ama beni kandırmışsın!” demiş.

Cadı, Rapunzel’in güzeller güzeli saçlarını bir eline sarmış, diğer eliyle makası alıp saçları kesmiş. Sonra, acımasızca Rapunzel’i ormandaki en ıssız bölgeye göndermiş.

Rapunzel’i ıssız bölgeye gönderdikten sonra, cadı kestiği saçları pencerenin yanındaki sağlam bir yere bağlamış . Prens gelip “Rapunzel, Rapunzel! uzat o altın sarısı saçlarını.” diye seslendiğinde cadı saçları aşağı sarkıtmış ve prens yukarı tırmanmış. Ama Rapunzel yerine öfkeli cadıyı görmüş.

Cadı alaycı bir şekilde:

“Hıh! Sanrım Rapunzel için geldin ama artık o güzel şarkı söyleyen Rapunzel yok. Onu ormandaki en ıssız yere gönderdim. Senin de gözlerini alacağım ve artık asla onu göremeyeceksin.” demiş.

Cadı sözünü bitirir bitirmez prensi kuleden uzak bir yere fırlatmış. Prens kendini dikenli çalılıkların arasında bulmuş. Ölmemiş ama gözleri dikenler tarafından yaralanmış ve kör olmuş.

Ormanda sadece bitki kökleri ve meyvelerle beslenerek yaşamış. Her gün Rapunzel’i kaybettiği için üzüntüyle ağlamış.

Yıllarca bu şekilde acı içinde ormanda dolaşmış ve sonunda dolaşa dolaşa Rapunzel’in olduğu ıssız bölgeye gelmiş. Prens, Rapunzel’in sesini duyduğu yöne doğru yürümüş. Prens oraya iyice yaklaştığında Rapunzel hemen onu tanımış ve boynuna sarılıp ağlamaya başlamış.

Ve mucize gerçekleşmiş. Rapunzel’in içten döktüğü o gözyaşları prensin gözlerini iyileştirmiş. Prens, Rapunzel ile beraber kendi krallığına geri dönmüş ve sonsuza dek mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmüşler.

#

Henüz yorum yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir