Bir varmış, bir yokmuş…. Zamanın birinde mutlu bir karı koca yaşarmış. Ama çocukları yokmuş. Bu yüzden küçük bir çocukları olması çok istiyorlarmış. Ne yapacaklarını bilemeyen çift, bu konuda bir cadıya danışmaya gitmiş.

Kadın, cadıya şöyle demiş: “Bir çocuğum olsun istiyorum! Bunun için ne yapmalıyım, bana yardım eder misin?”

“Hımm, Bu çok kolay!” demiş cadı.

“Bu arpa tanesini al. Bu, ne köylülerin tarlasında yetişen arpaya, ne de tavukların yediği arpaya benzer. Bunu bir saksıya ek, kısa sürede istediğini alacaksın.” diye devam etmiş sözlerine.

“Teşekkür ederim!” demiş kadın.

Sonra da cadıya üç gümüş vermiş ve eve dönüp arpa tanesini ekmiş.

Kısa bir süre sonra, saksıda güzel bir kırmızı çiçek açmış. Bu çiçek ilk bakışta bir lale gibi görünüyormuş, daha tam açmamış ama öyle bile olsa o kadar güzelmiş ki insan gözünü alamıyormuş.

“Ne kadar güzel bir çiçek bu böyle” diyerek o güzel, sarı ve kırmızı çiçek yaprağına bir öpücük kondurmuş kadın. Ancak öperken çiçek aniden açmış. İşte şimdi, bunun gerçek bir lale olduğu anlaşılabiliyormuş. Ama ilginç olan şu ki, çiçeğin tam ortasında çok küçük bir kız oturuyormuş. Kız, çok beyaz ve çok sevimli görünüyormuş. Büyüklüğü, baş parmağın yarısı kadarmış. Kızı gören çift hem sevinmiş, hem çok sevinmişler ve ona “Parmak Kız” adını vermişler.

Parmak Kız için bir yatak hazırlamışlar. yatak, parlak bir ceviz kabuğuymuş, yastığı mavi menekşe yapraklarından, yorganı ise gül yapraklarındanmış. Bu, onun geceleri uyuduğu yermiş. Gündüzleri de masanın üzerinde oynarmış.

Masaya, kadın büyük bir tabakta su ve lale çiçeği koymuş. Parmak Kız, bu yaprağın üzerinde oturup, çiçeğin sapından yaptığı küreklerle kürek çekerek suyun içinde ileri geri giderek oynamaya başlarmış. Ayrıca oynarken şarkı da söylermiş. o kadar güzel şarkı söylüyormuş ki hiç kimse daha önce böyle bir şarkı duymamış.

Bir gün akşam, parmak kız güzel yatağında uyurken, bir yaşlı kurbağa kırılan pencere camından atlayarak içeri girmiş. Ve parmak kızı görmüş, parmak kız, masanın üzerindeki kırmızı gül yaprağının altındaki ceviz kabuğundan yapılmış yatağında mışıl mışıl uyuyormuş.

“Bu kız, oğlumla oynayacak iyi bir arkadaş olur.” diye düşünmüş yaşlı kurbağa. Sonra hemen parmak kızın yatağını içinde uyuyan küçük kızla birlikte alıp yaşadığı göle götürmüş. Ceviz kabuğundaki güzel küçük kızı gören kurbağanın oğlu heyecandan: ” vrak, vraaak!” diye sesler çıkarmış.

Bunun üzerine: “Böyle yüksek sesle konuşma, yoksa onu uyandırırsın. O hala kaçabilir, çünkü o kadar hafif ki bir kuğu tüyü gibi! Onu suyun üzerinde bir nilüferin geniş yaprağında uyutmalıyız. O kadar küçük ve hafif ki, o yaprak onun için bir ada gibi olur. Orada kaçamayacak. Bu arada, bizler de suyun altındaki o güzel evi yapmaya devam edeceğiz. Siz ikiniz orada birlikte güzel güzel oynarsınız.” demiş yaşlı kurbağa.

Dere boyunca çok sayıda büyük yapraklı yeşil nilüfer varmış. Bu yapraklar suyun üzerinde duruyormuş. En uzak yaprak da en büyük olanıymış. Yaşlı kurbağa büyük yaprağa doğru yüzmüş, sonra da ceviz kabuğunu ve içinde uyuyan parmak kızı o yaprağın üzerine yerleştirmiş. Zavallı küçük kız, sabahın erken saatlerinde uyanmış ve kendisinin şu anda nerede olduğunu görmüş. Evinde olmadığını anlayan küçük kız ağlamaya başlamış, çünkü bu geniş yeşil yaprağın etrafı tamamen suyla çevrilmişti ve onun için karaya doğru gitmek imkansız gibi görünüyormuş.

Yaşlı kurbağa, suyun içindeki evi bir güzel dekore etmiş. Sonra oğlunun ve parmak kızın yataklarını odalara yerleştirmiş. Yaşlı kurbağa, suyun içinde iyice eğilmiş ve parmak kıza şöyle demiş:

“Bu benim oğlum; artık hep burada kalacaksın ve onunla oynayacaksın. Siz ikiniz burada çok mutlu olacaksınız.”

Babasının söylediklerine cevap olarak: “Vrak! vrak! vraak!” demiş genç kurbağa onaylarcasına.

Parmak kız, yalnız başına yeşil yaprağın üzerinde oturuyor ve ağlamaktan kendini alamıyormuş. Çünkü hem ailesini özlüyor hem de hiç tanımadığı kurbağalar ile ömür boyu yaşamak istemiyormuş. Sudaki küçük balıklar, yaşlı kurbağanın söylediklerini duymuşlardı. Bu yüzden hepsi başlarını suyun üzerine çıkararak küçük kızı incelemek istemişler.

Onun ne kadar sevimli olduğunu gören balıklar, bu küçük kızın hiç tanımadığı kötü kurbağalar ile ömür boyu beraber yaşamasına asla izin vermemeleri gerektiğini düşünmüşler. Böylece, balıklar parmak kızın üzerinde oturduğu yaprağın çevresinde toplanmışlar. Dişleriyle, yaprağın sapını kesmişler. Böylece, yaprak su yüzeyinde uzaklara doğru hareket etmeye başlamış ve parmak kızı çok uzaklara götürmüş. Nihayet, kurbağaların ona ulaşamayacağı kadar uzaklaşmış.

Sonunda, bir şekilde kıyıya yaklaşabilmiş. Neyse ki evinin nerede olduğunu biliyormuş. Bin bir zorlukla evine ulaşan parmak kız gözyaşlarını tutamamış ve annesine sımsıkı sarılmış.

Henüz yorum yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir