kopek ile serce

Bir varmış, bir yokmuş… Bir zamanlar bir çoban ile köpeği varmış. Köpek sahibi tarafından hiç önemsenmezmiş. Sahibi sık sık onu aç bırakırmış. Köpek, bu duruma artık dayanamaz hale gelmiş ve büyük bir üzüntüyle evden kaçmış.

Yolda yürürken bir serçe ile karşılaşmış.

Serçe, köpeğe sormuş: “Sevgili dostum, neden bu kadar üzgünsün?”

Köpek cevap vermiş: “Açlıktan bitkin düştüm ve yiyecek hiçbir şeyim yok.”

Serçe bunu duyunca şöyle demiş: “Eğer durum böyleyse, benimle şehre gel. Sana bolca yiyecek bulurum.”

Böylece birlikte şehre gitmişler. Bir kasap dükkanının önünden geçerken serçe köpeğe:

“Burada bekle biraz, senin için bir parça et gagalayıp getireceğim.” demiş

Bunu söyledikten sonra serçe kasap tezgahına konmuş. Etrafı dikkatlice incelemiş, kimsenin kendisine dikkat etmediğinden emin olduktan sonra tezgahın kenarındaki bir parça eti gagalamaya başlamış. Eti gagalayarak ve çekiştirerek sonunda aşağı düşürmüş. Köpek hemen ileri atılıp eti kapmış ve bir köşeye çekilerek hızla yemiş.

Serçe: “Eğer daha yemek istersen, benimle başka bir kasap dükkanına gel. Sana bir parça daha et getireyim.” demiş.

Köpek ikinci eti de yedikten sonra serçe sormuş: “Ne dersin, sevgili dostum, karnın doydu mu?”

Köpek şöyle cevap vermiş: “Bolca et yedim, ama şimdi de ekmek yemek istiyorum.”

“Öyleyse beni takip et! Çok yakında yiyecek bir şey bulacaksın.” demiş serçe.

Serçe, köpeği bir fırına götürmüş. Vitrindeki iki ekmeği gagalamaya başlamış ve onları aşağı düşürmüş. Köpek ekmekleri yedikten sonra biraz daha yemek istemiş. Bunun üzerine serçe, köpeği başka bir fırına götürmüş ve ona daha fazla ekmek almış.

Köpek ekmekleri bitirdikten sonra, serçe ona karnının doyup doymadığını sormuş. Köpek karnına vurarak, oldukça memnun bir şekilde:

“Evet, doydu. Şimdi ara yoldan şehir dışına çıkalım,” demiş.

Köpek ile serçe birlikte şehirden çıkıp yola koyulmuşlar. Hava sıcak olduğu için esen rüzgar da sıcak esiyormuş. Köpeğin karnı tok olduğu için uykusu gelmiş ve çok geçmeden:

“Çok yorgunum, biraz uyusam iyi olacak.” demiş.

Serçe, onu anlayışla karşılamış ve:

“Tamam, sen uyu. Ben de şu ağacın dalında dinlenip seni beklerim.” demiş.

Köpek hemen yere rahatça uzanmış ve kısa sürede derin bir uykuya dalmış.

Köpek yerde yatıp uyurken, bir arabacı, üç atın çektiği ve üzerinde iki fıçı şerbet yüklü bir arabayı hızla sürerek yaklaşıyormuş. Serçe, arabacının köpeği ezmemek için dizginleri çekmediğini ve doğrudan köpeğin üzerine sürdüğünü fark etmiş. Köpeğin ezilmek üzere olduğunu görünce, serçe var gücüyle bağırmış:

“Dur! Dur! Arabacı, yoksa başına büyük bir bela gelir!”

Ancak arabacı kendi kendine mırıldanarak şöyle demiş:

“Sen mi bana bela getireceksin? Göreyim bakalım, nasıl yapacaksın!”

Bunu söyledikten sonra, kırbacını şaklatarak arabayı sürmüş ve zavallı köpeğin üzerinden geçmiş.

Köpeğin tekerlekler altında ezilerek öldüğünü gören serçe, ağlayarak şöyle demiş:

“Sen ne kadar acımasız bir insansın! Arkadaşımı öldürdün. Söylediklerimi unutma, yaptıklarının bedelini ödeyeceksin!”

Bunu duyan kaba arabacı, alaycı bir şekilde:

“Senin gibi küçücük bir şey mi? Hadi bakalım, bana ne zarar verebilirsin? Göster de görelim!” demiş ve arabayı sürüp gitmiş.

Arabacı uzaklaştıktan sonra, serçe öfkeyle uçarak arabanın arkasına konmuş. Arabanın örtüsünün altına girip bir şerbet fıçısının tıpasını tüm gücüyle gagalamış. Tıpayı gevşetip düşürmeyi başarmış. Tıpa düşünce, şerbet hemen akmaya başlamış, ama arabacı bunu fark etmemiş. Ancak bir süre sonra, arkasını dönüp arabaya baktığında, arabanın sürekli şerbet damlattığını fark etmiş. Hemen durup baktığında, bir fıçının tamamen boşaldığını görmüş ve:

“Ah! Ne kadar talihsiz bir insanım!” diye bağırmış.

Serçe şöyle demiş:

“Seni kötü adam, bu henüz yeterli değil!”

Sonra uçarak bir atın başına konmuş ve tüm gücüyle atı gagalamış. At acı içinde ön iki ayağını havaya kaldırmış ve şiddetle şahlanmış. Arabacı bu durumu görünce küçük bir balta çıkarmış ve serçeyi öldürmek için serçeye doğru baltayı savurmuş, fakat serçe hızla uçup kaçmış.

Arabacının büyük bir kuvvetle savurduğu balta, zavallı atın kafasına isabet etmiş. At yere yığılmış. Bunu gören arabacı yine feryat figan şöyle demiş:

“Ah! Ben ne kadar talihsiz bir insanım!”

Serçe yine:

“Seni kötü adam, bu henüz yeterli değil!” demiş.

Arabacı, kalan iki atı tekrar arabaya koşmuş. Ancak serçe, arabanın arkasına uçarak tekrar fıçının olduğu yere girmiş ve ikinci fıçısının tıpasını gagalayıp çıkarmış. Bu tıpa da düşünce, tüm şerbet yere dökülmüş.

Arabacı bunu fark ettiğinde yine üzüntüyle bağırarak şöyle demiş:

“Ah! Ne kadar zavallı bir insanım!”

Ama serçe yine:

“Seni kötü adam, bu henüz yeterli değil!” diyerek ikinci atın kafasına konup tekrar gagalamaya başlamış.

Arabacı öfkeyle ileri atılmış ve serçeye tekrar baltasını savurmuş, ancak serçe yine kaçmış. Baltanın isabet ettiği ikinci at da yere yığılmış. Arabacı yine:

“Ben ne kadar talihsiz bir insanım!” diye ahlayıp vahlamış.

Serçe: “Bu da yetmez, senin gibi acımasız bir kötü adamın canını alacağım!” demiş ve uçup gitmiş.

Arabacı, yaşadığı kayıpları görünce öfkeden deliye dönmüş, evinin bir köşesinde suratını asmış oturuyor, intikam planları yapıyormuş. Ancak hâlâ yaptığı kötü davranışlar için pişmanlık duymuyormuş.

Bu sırada serçe, pencerenin dışında durup: “Arabacı, senin gibi acımasız bir adamın canını alacağım!” diye bağırmış.

Arabacı öfkeyle yerinden sıçramış, bir çapa kapmış ve serçeye doğru fırlatmış. Ama serçeyi vuramamış, sadece pencereyi kırmış. Serçe de bunu bekliyormuş zaten, bu yüzden pencere pervazına konup tekrar bağırmış:

“Arabacı, senin canını alacağım!”

Bu durum arabacıyı deliye çevirmiş, kontrolünü tamamen kaybetmiş ve pencere pervazına şiddetle vurmuş, pencere pervazı ikiye ayrılmış. Serçe odanın içinde oradan oraya uçuyormuş, arabacı ve karısı delirmiş gibi serçeyi kovalayıp vurmak için uğraşıyormuş. Bu sırada evdeki tüm mobilyaları, camları, aynaları, sandalyeleri, tabureleri ve masaları parçalamışlar. Sonunda duvarlara kadar her şeyi yıkmışlar, ama yine de serçeye bir zarar verememişler. Ancak sonunda serçeyi yakalamayı başarmışlar.

Karısı: “Onu hemen öldüreyim mi?” diye sormuş kocasına.

Kocası:

“Hayır, bu kadar kolay ölmeyi hak etmiyor! Onun daha acı bir şekilde ölmesini istiyorum. Onu pişirip yiyelim.” demiş.

Serçe kanatlarını çaresizce çırpıyor, boynunu uzatarak şöyle bağırıyormuş:

“Arabacı, senin canını alacağım!”

Arabacı daha fazla bekleyememiş, baltayı karısına uzatmış: “Hanım, vur şu kuşa!” demiş.

Kadın tüm gücüyle baltayı serçeye vurmak için kaldırmış ama öfkesinden dolayı hedefi şaşırmış ve serçeye değil, kocasına vurmuş. Arabacı yere yığılmış. Bu sırada serçe sessizce kaçıp yuvasına geri dönmüş.

Henüz yorum yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir