Alaaddin ve sihirli lambası

Bir zamanlar, Alaaddin adında çok fakir bir genç varmış. Küçüklüğünden beri anne babası yokmuş, yalnız başına yaşıyormuş. Bir keresinde hiç parası kalmayınca günlerce aç kalmış ve sonunda fırından bir ekmek çalmış. Fırından koşarak kaçarken, tek arkadaşı olan maymunu Abu, Alaaddin’in başına sıkıca sarılmış ve telaşla:

“Alaaddin, daha hızlı koş, fırın sahibi peşimizde!” demiş. Sonunda kaçmayı başarmışlar ve Alaaddin ile Abu evlerine dönmüşler. Alaaddin’in evi, çatı katının en üst katındaki her tarafı dökülmüş bir yermiş. Isınmak içinse sadece eski bir battaniye kullanıyormuş. Alaaddin, çaldığı ekmeği Abu ile paylaşmış ve ona ertesi gün pazarda çalışarak kazandığı parayla fırın sahibine borcunu ödeyeceğini söylemiş. Küçük penceresinden dışarı baktığında uzaktan görünen sarayın ışıkları parlıyormuş. Alaaddin sarayda yaşamanın ne kadar güzel olacağının hayalini kurarak dalıp gitmiş.

Agrabah’ın halkın sevgisini kazanmış bir kralı varmış. Kral, kızının evlenmesini çok istiyormuş, ancak prenses gelen prenslerin evlenme tekliflerinden bıkmış ve sürekli olarak evlenmeyi erteliyormuş. Kral, kızına eğer bir sonraki doğum gününe kadar uygun bir prens bulamazsa, komşu ülkenin en zengin prensiyle evlenmesi gerektiğini söylemiş. Prenses, sarayda yaşamaktan bıkmış. Hiç sarayın dışına çıkmadığı için dışarıyı görmek istiyormuş.

Devletin veziri Cafer, hem yönetimi ele geçirmek hem de efsanevi kayıp sihirli lambayı bulmak istiyormuş. Bir gün, siyah giyinmiş bir suikastçı, lambanın girişini açacak bir anahtar olduğunu iddia ettiği bir hazineyi vezire getirmiş. Cafer sihirli lambanın bir kum tepesinde olduğunu öğrenmiş. Bu yüzden, suikastçı ile beraber çölün derinliklerine kadar gitmiş ve büyük bir kum tepesinin yanına gelmiş. Tam o sırada bir kum devi ayağa kalkmış ve:

“Niçin geldin?” diye sormuş.

Suikastçı: “Sihirli lambayı almaya geldim.” demiş.

Dev: “Sadece iyi kalpli insanlar lambayı alabilir.” demiş ve suikastçıyı oradaki çukura atmış. Vezir, lambayı almak için iyi birini bulması gerektiğini anlamış ve geri dönmüş. Büyü gücünü kullanarak lambayı alabilecek birini sonunda bulmuş. Büyü sonucunda bulduğu kişi Alaaddin’miş. Vezir, hemen adamlarını Alaaddin’i yakalamaya göndermiş.

Prenses, hizmetçisinin yardımıyla gece vakti saraydan kaçmış. Pazarın lambalarla aydınlatılmış ve hareketli ortamına girmiş. Tam o sırada çocuğun biri, bir simit tezgahının önünde ağzı sulanarak duruyormuş. Durumu gören prenses ona tezgahtan bir simit alıp vermiş. Ancak, bunun için para vermesi gerektiğini bilmiyormuş. Simitçi sinirlenerek simidin parasını vermesi gerektiğini söylemiş. Ancak prensesin parası yokmuş. Bu sırada pazarda iş arayan Alaaddin olanları görmüş ve prensesin elini tutarak:

“Çabuk benimle gel.” demiş. İkisi koşarak Alaaddin’in evine kadar gelmişler. Alaaddin, kıza ilk görüşte aşık olmuş, prenses de ona aşık olmuş. Ancak, Agrabah’ın kurallarına göre prenses sadece bir prensle evlenebilirmiş. Bu sırada bir grup adam Alaaddin’i yakalamaya gelmiş. Prenses, peçesini açarak:

“Buradaki kimseye dokunamazsınız, ben bu ülkenin prensesiyim.” demiş. Herkes prensesin önünde eğilmiş, ancak Alaaddin‘i yakalamanın vezirin emri olduğunu ve onun izni olmadan Alaaddin’i bırakamayacaklarını söylemişler. Bu yüzden, Alaaddin’i yakalamışlar. Prenses de peşlerinden saraya dönmüş. Vezirden Alaaddin’i serbest bırakmasını istemiş. Vezir ise Alaaddin’in çoktan öldüğünü söylemiş, prenses üzüntüden yıkılmış.

Aslında Alaaddin ölmemiş, sadece zindanda tutuluyormuş. Vezir Alaaddin’in yanına gelip söylediği işi yaparsa özgür olacağını ve prensesi görebileceğini söylemiş. Alaaddin kabul etmiş ve vezirle birlikte çöle gitmişler. Dev, Alaaddin’in iyi kalpli biri olduğunu bildiği için ona sadece lambayı almasını ve diğer şeylere dokunmaması gerektiğini söylemiş. Sonra mağaranın kapısı açılmış, Alaaddin dikkatli adımlarla içeri girmiş.

Alaaddin lambayı aldığı anda, maymunu Abu yanlışlıkla bir kılıca dokunmuş. Bu yüzden dev çok öfkelenmiş. Mağara çökmeye başlamış, mağaranın girişinde bekleyen vezir Alaaddin’den lambayı aşağı atmasını istemiş. Alaaddin lambayı vezire atmış, ama vezir lambayı alır almaz Alaaddin’i tekrar mağaranın içine itmiş. Alaaddin, mağarada gömülü kalmış. Neyse ki Abu son anda vezirin dikkatini dağıtarak lambayı geri almıştı. Alaaddin, lambayı temizlerken aniden içinden bir cin çıkıvermiş ve:

“Efendim, benden dileyeceğiniz üç dileği gerçekleştirebilirim.” demiş. Alaaddin, vezirin neden lambayı bu kadar almak istediğini anlamış.

“Beni bir prens yap ve prensesin yanına götür.” demiş Alaaddin.

Cin, Alaaddin’i dediği gibi bir prens yapmış ve beyaz bir atla saraya getirmiş. Ancak, prenses kimseyi görmek istemiyormuş. Çünkü Alaaddin’in öldüğünü sandığı için çok üzgünmüş. Vezir de lambayı alamadığı için çok öfkeliymiş.

Agrabah’ın bir kuralı daha varmış; eğer prenses bir prens bulamazsa devletin veziriyle evlenmek zorundaymış. Vezir, bu kuralı kullanarak krallığı ele geçirmeyi planlamış. Bu kuralı dayatarak prensesi kendisiyle evlenmeye zorladığı anda, Alaaddin ortaya çıkmış ve prenses onu hemen tanımış. Alaaddin’in bir diğer dileği, veziri lambanın içine hapsetmek olmuştu. Göğün kararması ve şimşeklerin çakmasıyla beraber vezir lambanın içine hapsolmuş.

Böylece Alaaddin, Agrabah’ı kötü bir vezirden kurtarmıştı. kral, eski kuralı değiştirerek prensesin, prens olsun ya da olmasın sevdiği kişiyle evlenmesine izin vermiş. Lamba cini özgürlüğüne, ülke huzura kavuşmuş. Daha sonra Alaaddin, Agrabah’ın kralı olmuş ve ülkeyi adaletle yönetmiş, halkı refah içinde yaşatmış.

#

Henüz yorum yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir