Çok eksi zamanlarda Gretel adında genç bir aşçı yaşarmış. Bu genç kız, dışarı çıkmadan önce her zaman kırmızı topuklu ayakkabılarını giyip aynanın önünde bir tur dönermiş ve kendine şöyle iltifat edermiş:
“Gretel, ne kadar da güzel bir kızsın!”.
Eve döndüğünde ise bir bardak nar şerbeti içmeden mutfağa girmez, içtikten sonra akşam yemeği hazırlıklarına başlarmış. Her yemek hazırladığında, yemeğin çoğunu Gretel’in kendisi yermiş. Gretel bu durumu: “Aşçı, yaptığı yemeğin tadını bilmeli değil mi!” diyerek savunurmuş.
Bir gün, efendisi evden çıkmadan önce Gretel’e şöyle demiş:
“Bugün arkadaşlarımı eve davet edeceğim, lezzetli tavuklar hazırlamanı istiyorum. Öyle lezzetli olmalı ki misafirlerime layık olsun.”
“Çok lezzetli tavuklar hazırlayacağıma emin olabilirsiniz!” demiş Gretel heyecanla. Efendisi arkadaşlarıyla buluşmaya gidince, Gretel evde kalmış, bugünkü işi için oldukça heyecanlıymış. Gretel yemeklerinin yeterince lezzetli olmasını istiyormuş; böylece misafirler onu takdir edecekmiş. “Bu hanımefendi sadece güzel değil, aynı zamanda da çok iyi bir aşçı…” diyeceklermiş.
Gretel, hayallere daldığını fark ettiğinde, öğle vakti çoktan geçmiş. Genç kız, hemen avluda iki tavuk yakalayıp boğazlamış, sonra onları sıcak suya batırarak tüylerini yolmuş. En sonunda da uzun bir şiş alarak iki şişman tavuğu şişe geçirip yavaşça mangalda pişirmeye başlamış.
Gökyüzü derin bir maviye dönüşürken, ufukta beliren kırmızımsı bulut harika görünüyormuş. Ancak Gretel dışarıdaki manzarayı izlemeye pek niyetli değilmiş. O, sadece ocaktaki yavaş yavaş kahverengiye dönen tavuklarla ilgileniyormuş. Tavuklar neredeyse pişmek üzereydi; çıtır çıtır altın rengi dış yüzeyi, Gretel tarafından kaliteli tereyağı ile fırçalanmıştı ve şimdi parıl parıl parlıyordu. Üzerindeki çeşitli baharatların kokusu etrafa yayılıyordu — bu, gerçekten gastronomi harikası sayılabilirdi!
Efendisi hâlâ dışarıda arkadaşlarıyla sohbet edip zamanı unutmuştu! Gretel içinden şöyle söylenmiş: “Evde bekleyen bir aşçısı olduğunu unuttu, aç aç bekleyerek onlara akşam yemeği hazırlarken canım çıkıyor!”. Artık aç beklemek istemeyen Gretel, mutfağa gitmiş ve dolu bir şişe nar şerbetini eline almış. “Afiyet olsun, Gretel!” dedikten sonra şerbetten içmeye başlamış.
Sonra da mutfaktaki işine geri dönmüş. Gretel, tavuk etinin üzerine tereyağı ve diğer baharatları sürerken, bir yandan da şişi hızla çeviriyormuş. Bu sayede tavuk daha iyi pişecek, baharatlar da daha eşit şekilde dağılacakmış. Tavuktan ince ince buharlar yükselmeye başlamış, kokular burun deliklerine dolarak onu iyice acıktırmış. Gretel dayanamayarak, parmağını kızarmış tavuk derisine batırmış ve kendi kendine şöyle demiş: “Tadı nasıl olmuş bir bakmalıyım.”. Sonra parmağını ağzına götürmüş. “Ah! bu tavuk bu kadar güzel pişmişken yememek ayıp olur!” demiş.
Ardından pencereye doğru koşarak sokağa bakmış. Efendisi hala dönmemişti. Bu durum Gretel’i endişelendirmiş; hemen tekrar tavuk etinin yanına koşarak şöyle düşünmüş: “Ne yapacağım, hâlâ dönmediler, yumuşak tavuk kanatları yanmaya başlayacak! En iyisi bunu yemeliyim; eğer gerçekten kömürleşirse, bu güzel yemeğe yazık olacak!”. Hemen bir tavuk kanadını kesip yemeye başlamış. O lezzetli kanadı yedikten sonra: “Bir kanat eksildi, efendim şüphelenecek, sonuçta bu tavuk çok asimetrik görünüyor – en iyisi diğer kanadı da yiyeyim.” diye düşünmüş.
İkinci kanadı yedikten sonra, efendisi hâlâ arkadaşlarıyla eve dönmemiş. Gretel: “Efendim kesinlikle misafirlerine yemek ısmarlamayı düşünmüyor, ya da şu an başka bir aşçının yaptığı yemekleri yiyorlardır, kimse benim harika yeteneğimle hazırladığım yemeği tatmaya gelmeyecek, ne kadar zavallıyım!” diye düşünüp tüm tavuğu mideye indirmiş.
“Bu kadar lezzetli tavuk etinin üstüne biraz şerbet içmek harika olur!” diyen genç aşçı, tekrar mahzene inip bir şişe dolusu şerbeti içmiş. Karnını iyice doyuran Gretel iyice mayışmış, uykulu adımlarla mutfağa geri dönmüş ve kendi kendine mırıldanarak: “İki küçük tavuk, bahçede birlikte büyümüş! Hep beraber gezerlermiş. Şimdi bir tavuk gitmiş, diğeri de onun peşinden gidecekmiş; işte bu gerçek dostluk!” dedikten sonra ikinci tavuğu da tamamen yemiş.
“Gretel! Hadi çabuk ol, misafirler gelmek üzere, sofrayı kurmalıyız!” diyen efendisi aniden kapıdan içeri girmiş ve odada yayılan nefis kokuyu hissedip memnun bir şekilde: “Ben içeri gidip tavuğu parçalamak için kullanacağım bıçağı bileyeceğim, misafirler geldiğinde onları karşıla ve sonra hemen kızartılmış tavukları sofraya getir.” demiş.
Yarı uykulu olan Gretel sesi duyunca hemen uyanmış: “Ne! Misafirler mi gelecekmiş! Onları ağırlayacak yemek de yok, efendim kesinlikle beni işten atacak! Ne yapacağım ben!”. Ama haylaz Gretel’in aklına bir fikir gelmiş.
Gretel hızlıca kapının önüne gitmiş ve yeni gelen misafirlere yapmacık bir panikle şöyle demiş: “Aman Tanrım, gerçekten kandırıldınız! Efendim sizi misafir etmeyi falan düşünmüyor; o tam bir şeytan! Sizin kulaklarınızı kesmeyi planlıyor! Dikkatlice dinleyin, bunun için bıçağını tüm gücüyle biliyor! duyuyor musunuz?”.
Misafirler iyice kulaklarını açıp dinlemişler, gerçekten evden bıçak bileme sesleri geliyormuş. Böylece kurnaz aşçıya inanmışlar ve hemen panik içinde kaçmaya başlamışlar. Onlar gider gitmez, Gretel içeri girip öfkeyle şöyle demiş: “Görüyorsunuz, misafirleriniz ne kadar edepsiz! Ben tavuğu sofraya götürmek üzereydim, ama bu açgözlü misafirler tavukları elimden kaptıkları gibi kaçtılar!”
“Ne?” Efendisi aşçının sözlerini duyunca çok şaşırmış, ama aynı zamanda iki tane nefis kızarmış tavuğun böylece gitmesine üzülmüş. “Nasıl iki tanesini alırlar? Bari bir tanesini bana bıraksalardı, ben de hâlâ akşam yemeği yemedim!” diye homurdanarak bıçağını bilemeyi bırakıp dışarı doğru koşmuş ve: “Bari bir tanesini bana bırakın! Bir tanesini bana bırakın!” diye bağırmış misafirlerin arkasından.
Ama Gretel’in efendisi tavuktan bahsetmiş olsa da misafirler bunu, “bir kulağınızı bırakın” olarak anlamış ve “Aşçı kız haklıymış; bu adam tam bir şeytan!” diye düşünerek, kulaklarının güvenliği için daha hızlı kaçmaya başlamışlar ve adamın daha fazla bir şey söyleyemeden, karanlık sokaklarda kaybolmuşlar.
Henüz yorum yok