Güzel bir kırsal çiftlik evinde, bir anne ördek yuvasında uzanmış yatıyordu, tam da kuluçka dönemindeydi. Çok geçmeden, ördek yumurtaları çatlama sesleriyle beraber birer birer çatlamaya başladı ve ördeklerin minik kafaları göründü. O kadar tatlılardı ki, meraklı gözlerle etrafa bakıyorlardı. Ama sadece bir yumurta hala orada hiç hareket etmeden duruyordu.
Anne ördek endişelenerek: “Bu yumurtanın çatlaması neden bu kadar uzun sürdü?” diye sordu yaşlı anne ördeğe.
“Bu bir hindi yumurtasına benziyor. Bırak onu orada kalsın. Sen şimdi diğer yavrularına yüzmeyi öğret, böylesi daha iyi.” dedi yaşlı anne ördek.
Ama anne ördek, o yumurtayı da çatlatmaya karar verdi ve çatlattı. Yumurtadan çıkan küçük ördek diğer yavru ördeklerden daha büyük ve çirkindi, ama diğer tüm kardeşlerinden daha iyi yüzüyordu. Anne ördek bununla biraz teselli buldu ve zamanla güzelleşeceğini düşündü.
Ama daha yeni hayatına başlayan bu küçük ördek, her yerde ısırıldı, dışlandı ve alay edildi. Ona “Çirkin ördek yavrusu” diye hitap etmeye başladılar. Sadece ördekler arasında değil, tavuklar arasında da durum böyleydi. Durum gittikçe kötüleşti. Herkes bu zavallı küçük ördeği yanından kovmak istiyordu, hatta kendi kardeşleri bile onu dışlıyordu.
Sonra anne ördek ona: “Bir süre buralardan uzaklaşsan iyi olacak gibi gözüküyor.” dedi. Küçük ördekler onu ısırıyor, civcivler onu dövüyor, tavuk ve ördekleri besleyen hizmetçi de onu tekmelemeye çalışıyordu. Bunları düşündükten sonra çirkin ördek yavrusu gözlerini kapayarak üzgün bir şekilde oradan koşarak uzaklaştı, ormandaki birçok yaban ördeğinin yaşadığı bataklığa kaçtı.
Oradan, yaşlı bir kadının ve kedisinin yaşadığı bir çiftliğe gitti ama burada da dışlanmaya devam etti, çünkü kedi gibi “miav” sesi çıkaramıyordu. Çirkin ördek çok üzgündü, tek başına suya girip çıkıyordu, sonbahar soğuğunda “gak gak” diye bağırırken, bir yanda da tir tir titriyordu.
Bir akşam, güneş batmak üzereyken güzel bir kuğu sürüsü çirkin ördek yavrusunun üzerinden uçarak geçti. Küçük ördek daha önce hiç bu kadar güzel kuğular görmemişti, onları uçarken izleyen küçük ördek hem şaşkınlık içindeydi hem de imreniyordu . İçinde onlara karşı derin bir sevgi hissetti, sanki daha önce hiç kimseye bu kadar sevgi duymamış gibi.
Kış geldi, bir gün çirkin ördek yavrusu bayıldı. Bir çiftçi onu alıp evine götürdü ve karısına verdi, ama maalesef küçük ördeğin yine başı dertteydi, çiftçinin karısı onu maşa ile dövmek istedi. Ve o an küçük ördek hemen kanatlarını açarak havalandı, büyük bir bahçeye doğru uçtu, orada tekrar güzel kuğuları gördü. Küçük ördek, birdenbire hüzünlü bir şekilde şunları düşündü: “Onlarla uçmalıyım, bu asil kuğularla uçmalıyım! Beni öldürseler bile, bana eziyet eden hayvanların beni ısırıp gagalamalarından daha iyidir.”
Ve suya girerek güzel kuğulara doğru yüzmeye başladı.
“Eğer buraya geldiğim için kızdıysanız, lütfen beni öldürün!” dedi zavallı küçük ördek ve başını suya doğru eğerek ölmeyi bekledi.
O an, suyun berraklığında kendisinin yansımasını gördü. Artık o iri, gri, çirkin ördek yavrusu değil, bir kuğuydu. İşte şimdi taşlar yerine oturdu!
Bir kuğu yumurtasından çıkmış bir kuğu, ister tavuk kümesinde yaşasın, ister ördek yuvasında, ne fark eder? Kuğu kuğudur! Çocuklar onun etrafında dönüp ona çiçekler atıyor, üzerine buğday serpiyordu, büyük kuğular da etrafında yüzüyor, gagalarıyla onunla oynuyordu. Küçük kuğu kendini o kadar mutlu hissetti ki, sevinçle: “Ben bir çirkin ördektim, böyle bir mucizenin olacağını ve bu kadar mutlu olacağımı hayal bile etmemiştim!” diye düşündü içten içe.
Henüz yorum yok